Gazeteci: Sevde Nur Ünal
“Türkiye’de eğitim sistemininin eksikleri olduğu aşikar. Öncelikle ilkokul ve ortaokul düzeyine bakarsak, devlet okullarının ciddi derecede yabancı dil eğitimi konusunda eksiklikleri var. Herkes çocuğunu özel okula gönderemiyor, böylece paralı ve parasız insanlar arasında fırsat eşitsizliği ortaya çıkıyor…“
Aybüke Atalay
1- HR Revolution Middle East Magazine: Öncelikle kendinizden ve mesleğinizden bahseder misiniz?
Aybüke Atalay: 1995 Alanya doğumluyum. Boğaziçi Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi ve Uluslarası İlişkiler öğrencisiyim.
2- HR Revolution Middle East Magazine: Üniversite eğitiminizi sürdürmek için ailenizden maddi destek alıyor musunuz? Yoksa giderlerinizi karşilamak için burs almanız veya bir işte çalışmanız gerekiyor mu?
Aybüke Atalay: Yalnızca ailemden destek alıyorum.
3- HR Revolution Middle East Magazine: Türkiye ‘de üniversite eğitimi almak bir yetişkinin veya ailesinin bütçesini ne kadar zorlar?
Aybüke Atalay: Eğer devlet üniversitesinde okuyorsanız aile bütçesi çok zorlanmıyor. Ancak yine de öğrenciler için için konaklama, kitap ve yemek paralarını karşılamak zor olabiliyor. Özellikle okulunuzun bulunduğu muhit önemli. Yurtlarda oda sayıları sınırlı ve yetersiz olduğu için evde kalmaya mecbur kalanlar var. Türkiye’de kiralar bölgeden bölgeye çok değişiklik gösteriyor. Türkiye’de özel üniversiteler ucuz değil, ailenin ve öğrencinin yükü sadece okul parasıyla sınırlı kalmıyor. Özel üniversitelerin yemekhaneleri de daha pahalı.
4- HR Revolution Middle East Magazine: Türkiye ‘deki eğitim sistemi hakkındaki fikirleriniz nelerdir, sistemde bir değişiklik yapma şansınız olsaydı ne yapardınız?
Aybüke Atalay: Türkiye’de eğitim sistemininin eksikleri olduğu aşikar. Öncelikle ilkokul ve ortaokul düzeyine bakarsak, devlet okullarının ciddi derecede yabancı dil eğitimi konusunda eksiklikleri var. Herkes çocuğunu özel okula gönderemiyor, böylece paralı ve parasız insanlar arasında fırsat eşitsizliği ortaya çıkıyor. Bunun yanı sıra ortaokul ve lisede sınav odaklı ezberci eğitim gittikçe yaygınlaştı. Bir bilgiyi öğrenmekten çok onu ezberlemeye çalışıyoruz çünkü sistem bizden bunu bekliyor. Müfredata baktığımızda pratikten yoksun bir sistemimiz var. Uygulamalı dersler az. Özellikle tarih derslerinde müfredatın daha geniş olması ve özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın sonuna kadar öğretilmesi gerektiğini düşünüyorum fakat biz Osmanlı Devleti’nin çöküşünden sonrasını öğrenmedik. Üniversite sayısı gittikçe artıyor fakat kalifiyeli mezun sayısında aynı oranda bir artış yok. Eğitim kurumlarının sayısını arttırmaktan ziyade eğitimde kalitenin arttırılmasına daha çok önem vermeliyiz.
5- HR Revolution Middle East Magazine: Türkiye’deki üniversite öğrencileri veya akademisyenler programlarının dışına cıkarak eğitimin kalitesini arttırmak için herhangi bir girişimde bulunuyorlar mi?
Aybüke Atalay: Üniversitelerde ders programları akademisyenler tarafından belirleniyor. Öğrencilerin bu sürece herhangi bir katkısı yok. Belirli durumlarda talep olduğu zaman bazı derslerin açılması sağlanabiliniyor. Öğretmenler okumaları kendileri seçiyorlar bu da eğitimin kalitesini arttırıyor fakat öğrencilerin bu duruma yeterli br katkısı olduğunu düşünmüyorum.
6- HR Revolution Middle East Magazine: İlerde kariyerinizi hangi doğrultuda cizmeyi planlıyorsunuz? Neden?
Aybüke Atalay: Bu konuda hala kararsızım. Yüksek lisans yaparak eğitimime devam etmek istiyorum. Sonrasında ya akademide ilerleyeceğim ya da devlete girip bakanlıkta çalışmak istiyorum. Bunun sebebi öncelikli olarak özel sektörde, bir şirkette sırf kar amacı güderek çalışmanın bana uygun olmadığını anlamış olmam. Okuduğum bölümde öğrendiklerimi en iyi şekilde gösterebileceğim yerlerden biri akademi diğeri de dışişleri bakanlığı. Akademinin bana çok şey katacağından eminim o yüzden kesinlikle yüksek lisans yapmak istiyorum.
7- HR Revolution Middle East Magazine: Türkiye ve Dünya ölçeğinde büyük sirketler hakkındaki fikirleriniz nelerdir? Eğer bir yönetici olsaydınız, ekibinizle birlikte nasıl bir calışma ortamı ve stratejisi olustururdunuz?
Aybüke Atalay: Büyük şirketler deyince benim aklıma öncelikli olarak uzun mesai saatleri ve işgücü sömürüsü geliyor. Para kazanmak için değil de para kazandırmak için çalışıyormuşuz gibi hissediyorum. Dünya piyasasının başını çeken büyük şirketler Türkiye’de de etki alanlarını 21. yüzyılda gözle görülür biçimde arttırdılar. Ben daha küçük çaplı ve daha innovative bir ekip kurmayı amaçlardım. Çalışanlarımın kapasitelerini kullanmalarına engel olacak monoton işleri yapacakları bir sistem yerine kendilerini geliştirmelerine imkan sağlayacak bir çalışma ortamı yaratmaya çalışırdım.